40 yaşındaki Darie Alikaj, çoğu şeyi doğal karşılayabiliyor. Suriye’de yaşadığı şehir olan Halep’i yerle bir eden bombalama yıllarına göğüs germişti. Her gün işe gitmesi, keskin nişancıların her gün insanları vurup öldürdüğü askeri kontrol noktasını hızla geçmesi anlamına geliyordu. “Suriye’nin Stalingrad’ı” olarak bilinen uzun muhaberede karşıt tarafların kontrol ettiği komşu bölgelerde yaşama ve çalışma tehlikeleriyle başa çıkmıştı.
Tıbbi mikrobiyolog ve Halep Üniversitesi’nde mikrobiyoloji bölümü başkanı olarak, Darie, Suriye’den ayrılmak istememişti. Savaşın yeri değiştikçe o da yer değiştirmişti; varil bombaları ve havan ateşi ilerledikçe, mahallesini değiştirmişti. Hayatta kalmanın kendisi çok güç bir hal alana kadar Suriye’de kalmaya devam etmişti. Nihayetinde, Temmuz 2015’te, Darie Halep’ten ayrılmış ve sınırı geçip Türkiye’ye ulaşmıştı. İşte o zaman Darie ve ailesi mülteci olmuştu.
“İstanbul’daki evinde oturup dokuz yaşındaki kızı Mayas’ın bir haritada üzerinde güvenliğe ulaşmak için kat ettikleri yolu gösterişini izlerken, Darie “Suriye’den kızım için ayrıldım.” diyor. “Kızımın bir çocukluğu olsun istedim. Geride hiçbir okul kalmayana dek okul değiştirdik.”
Darie, Mayas, eşi Salahaddin Kakeeh, Darie’nin iki kız kardeşi ve yaşlı anne ve babası; dünyada en çok mülteciye ev sahipliği yapan ülke olan Türkiye’de yaşayan 2,7 milyon Suriyeli mültecinin arasına katılmıştı. Burada Suriyeli mülteciler, Türk yetkililere kayıt olduktan sonra geçici koruma statüsüne sahip oluyor. Bu statü, Suriyeli mültecilerin eğitim, sağlık hizmetlerine ve Ocak ayında yürürlüğe giren işgücü piyasasına erişmin yanı sıra yardımlardan faydalanmasına olanak sağlamaktadır.
1 milyonun üzerinde Suriyeli, Suriye sınırına yakın bölgelerde kentsel alanlarda yaşarken; bunların yalnızca 270 bini, Türk Hükümeti’nin yönettiği mülteci kamplarında yaşamaktadır. Yaklaşık 400 binine İstanbul ev sahipliği yapmakla birlikte; geri kalan Suriyeliler, Türkiye geneline dağılmış durumda hayatlarını sürdürmektedir.
“”Suriye’den kızım için ayrıldım.”
Darie, İstanbul’un ilçelerinden biri olan Esenler’de yaşamaktadır. Şehirde Suriyeli mültecilere Arapça ders veren 10’dan fazla geçici eğitim merkezi ve birçok Suriye restoranı, şekerci dükkânı ve kafe bulunmaktadır. Mayas, binden fazla öğrencisi olan bir Suriye okulunda dördüncü sınıfa gitmektedir.
Darie, pragmatist ve planlı bir kişi ve aile, Suriye’deki birçok aile gibi, çeşitli ülkelere yayılmış olan akraba ağına bel bağlamakta. 2012 yılında, savaşın ilk günlerinde, Darie, Halep’teki bankada bulunan aile birikimini son on beş yıldır İsveç’te yaşayan ve çalışan erkek kardeşi Mustafa Alikaj’a transfer etmişti.
Diğer iki erkek kardeşi, üç yıl önce İsveç’e taşınmıştı. Şoför olan Mustafa, ailenin direği. Mustafa, İstanbul’da 1.300 Türk Lirası (360 ABD Doları) tutarındaki apartmanın kirasını ödemekte ve İsveç’teki iki erkek kardeşini desteklemektedir.
Ülkelerinden kaçanlar için mülteci olmanın anlamı; yeni bir kimliği, hâlihazırda birçok dünya arasındaki karmaşada dalgalanan bir kişiyi benimsemek anlamına gelmektedir. Darie, Mayas’ı “mülteci” kelimesinden bile koruyor.
“Mayas’ın bu kelime hakkında düşünmesini istemiyorum.” diyor. “Aklını başka şeylerle meşgul etmeye çalışıyorum. Mayas bizim savaş yüzünden kaçtığımızı biliyor. Ona güvende olacağımız bir yerde yaşayacağımızı söyledim.”
Darie’nin gülümseyişi dikkat çekiyor. Evinde dolaşıp arkadaşlarını bir Suriye pastanesinden kısa süre önce aldığı, peynir ve fıstıktan yapılan verbat adlı böreği yemeye ikna ederken etrafa pozitif enerji yayıyor. Ancak ona eşi Salahaddin’den bahsettiğinizde gözyaşları akmaya başlıyor. 15 Eylül 2015 tarihinde; Salahaddin, Avrupa’ya gitmek üzere Türkiye’den Yunanistan’a geçen yüzbinlerce mültecinin arasına katılmıştı.
Yaklaşık iki haftada Almanya’ya varmıştı ve burada Hükümet Salahaddin’i Lüksemburg sınırındaki Trier şehrine yerleştirmişti. Gözyaşlarını silerken “Almanlar Salahaddin’e bir yıllık izin vermiş ancak aile birleşimi yok.” diyor Darie. Çoğunlukla internet üzerinden, her gün konuştuklarını ekliyor.
Üç Alikaj kız kardeş, Türkiye’de hayata tutunan mültecilerin dünyasına ayna tutuyor. Darie, okulda biyoloji dersi veriyor ve UNHCR tarafından finanse edilen ve UNHCR’nin ortaklarından birinin yönettiği, İstanbul’daki 35 bin Suriyeliye yardım eden destek ofisinde Türkçe dersleri alıyor.
“Araştırma yapmayı özlüyorum. Bir üniversitede ders vermek istiyorum.”
36 yaşındaki Iman; haftada altı gün, günde on iki saat çalışıyor ve işi bir fabrikada kıyafet katlayıp kıyafetleri sınıflandırmak. Ayda 300 ABD Doları kazanıyor. İçlerinde en küçükleri olan 23 yaşındaki Dania, İstanbul Üniversitesinde eczacılık bölümünde okuyor ve Türkçe öğrenmek üzere Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) tarafından yürütülen ve UNHCR tarafından finanse edilen bir program kapsamında verilen bir bursu almaya hak kazanmış. Türkiye’de kalmak ve eğitimini tamamlamak istiyor.
Alikaj ailesinin evinde, televizyonda daima Suriye haber kanalı açık. Darie’nin 74 yaşındaki babası Mahmud, Halep’teki patlama görüntülerini izlerken oturup ağlıyor. Daha sonra, kızı gülümseyen kadın yüzü çizdiğinde, Darie’nin gözlerinin içi gülüyor: umut ve acı birbirine karışmış.
Darie, “Burayı seviyorum.” diyor. “Burada arkadaşlarım var. Ancak, bu, kalıcı bir şey değil. Eşim burada değil. Araştırma yapmayı özlüyorum. Bir üniversitede ders vermek istiyorum.”